Günümüzde istihdam ilişkisi kapsamında çalışanlar tarafından pek çok eser meydana getirilmektedir. Bu sebeple hem eser sahibinin haklarını koruma altına alan hem de meydana getirilen eserler üzerinde çalışanın ve işverenin haklarını tespit eden yasal düzenlemelerin incelenmesi ve iyi yorumlanması önem arz etmektedir.
Fikri mülkiyet hukukunda kural, eseri meydana getiren kişinin, eser üzerinde her türlü haktan bizzat istifade etmesidir. Bu bağlamda eseri meydana getiren kişi, esere ilişkin tasarruf haklarını devretmediği veya bu hakların kullanımı hususunda bir başkasını yetkilendirmediği sürece eser üzerindeki mali haklar sadece eser sahibi tarafından kullanılabilmektedir. Bu husus, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) Madde 1/B-b ve Madde 8’de de “Bir eserin sahibi, onu meydana getiren kişidir.” şeklinde belirtilmiştir. Ancak hizmet ilişkisi çerçevesinde meydana getirilen eserlere ilişkin FSEK Madde 18/2, bu kuralın istisnalarından birini oluşturmaktadır. Bu istisna, Amerika Birleşik Devletleri Federal Telif Hakkı Kanunu’nda “Work Made For Hire” doktrini (17 U.S.C. § 101) olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eseri meydana getiren kişi ile eser sahibi çoğu durumda aynı olmakla birlikte, “Work Made For Hire” kapsamında meydana getirilen eser, eser sahibini çalıştırana ait olmaktadır. Böylece, eseri meydana getiren kişi, aksi yazılı olarak taraflarca açıkça kararlaştırılmadığı sürece eser üzerindeki tüm haklardan mahrum kalmakta ve işveren veya eser siparişi veren kişi, eserin yasal sahibi olmaktadır. Bu yazımızda sadece bağımlı çalışan işçinin görmekte olduğu iş kapsamında meydana getirdiği eserlere üzerinde işverenin hak sahipliği incelenecektir.
FSEK Madde 18/2 uyarınca, “Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır.”
Kanun hükmüne göre, istihdam ilişkisi içerisinde oluşturulan eserler ile ilgili olarak, eserin eser sahipliği çalışanda kalmaya devam ederken, eser üzerindeki mali haklardan işveren yararlanmaktadır.
Söz konusu Kanun hükmünün yorumlanması sırasında birden fazla hukuk dalından yararlanmak gerektiği gibi, birden fazla kavram da karşımıza çıkmaktadır. Hal böyle iken, öncelikle İşçi (Çalışan), İşveren (Çalıştıran/Tayin Eden), Eser, Eser Sahibi ve Tüzel Kişinin Uzuvları kavramlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
TANIMLAR
İşçi (Çalışan)
İşçi tanımına İş Kanunu, Basın İş Kanunu, Deniz İş Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu gibi pek çok yasal düzenlemede yer verildiğini görmekteyiz. Her ne kadar birden fazla kanunda tanımlanmış olsa da genel itibariyle İşçi; “Bir iş sözleşmesine dayanarak belirli bir ücret karşılığında çalışan gerçek kişidir.”
İşveren (Çalıştıran/Tayin Eden)
“Bir iş sözleşmesi kapsamında işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara” İşveren denmektedir. FSEK’te bahsi geçen “Çalıştıran” kavramı ile kastedilen “İşveren”dir.
Eser
Genel itibariyle Eser, “Emek sonucu ortaya konan yapıt, ürün” olarak tanımlanmakta ise de FSEK’te Eser; “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tanımlanmıştır.
Bu tanıma göre bir fikir ve sanat eserinin kanun kapsamında eser olarak kabul edilebilmesi için,
Sahibinin hususiyetini taşıması (objektif koşul) ve
Doğrudan veya dolaylı olarak algılanabilecek ilim, edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan neviden eserler olması (sübjektif koşul)
gerekmektedir.
Buna ek olarak, nelerin eser sayılacağı FSEK Madde 6’ya 4630 Sayılı Kanun ile eklenen fıkra ile hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince; “Yararlanılan eserin sahibinin haklarına zarar getirmemek şartıyla oluşturulan ve işleyenin özelliğini taşıyan işlenmeler” de FSEK uyarınca eser sayılmaktadır.
Eser Sahibi
FSEK Madde 1/B-b ve Madde 8’de Eser Sahibi; “Eseri meydana getiren kişi” olarak tanımlanmıştır. Anılan emredici hükümler uyarınca eser sahibi yalnızca gerçek kişiler olabilmektedir. Dolayısıyla yapımcılar ve tüzel kişilerin eser sahibi olması mümkün olmamakla birlikte, bu kişilerin istisnai durumlarda mali haklara sahip olabileceği durumlarla karşılaşılabilmektedir.
Tüzel Kişinin Uzuvları
FSEK Madde 18/2 uyarınca, işverenin tüzel kişi olması halinde tüzel kişinin organlarını oluşturan kişilerin meydana getirdiği eser üzerindeki hakları kullanma yetkisi tüzel kişiye ait olmaktadır.
ESERLER ÜZERİNDEKİ HAKLAR
FSEK’te eser üzerindeki haklar, mali ve manevi haklar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Mali haklar, eser sahibinin eser sahipliğinden doğan ve kendisine münhasır yetkiler veren mutlak haklardır. Bu hakları, işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı ve işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlar ile umuma iletim hakkı olarak saymak mümkündür.
Manevi haklar ise FSEK’in eser sahibine, eser dolayısıyla tanıdığı doğrudan kişiliğe bağlı haklardır. Eserden doğan manevi haklar umuma arz hakkı, adın belirtilmesi (tanıtılma) hakkı, eserde değişiklik yapılmasını menetme hakkı ve eser sahibinin zilyet ve malike karşı haklarıdır. Bunlar eserin meydana getirilmesiyle birlikte doğar. Manevi haklar sınırlı sayıda olup kural olarak bizzat eser sahibi tarafından kullanılabilmektedir.
Her ne kadar ikili bir ayrıma gidilmiş olsa da söz konusu ayrımın suni bir ayrım olduğu, esasen bu hakların birbiri ile bağlantı içinde olduğu ve bu iki yönün birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayacağı açıktır.
Kaldı ki, FSEK’in işverene kullanma yetkisi devredilecek haklarını düzenleyen 18. maddesinde de mali veya manevi haklar bakımından açık bir ayrıma gidilmediği görülmektedir.
İşverenlerin Eser Üzerindeki Hakları ve Kullanma Yetkisi
FSEK Madde 18 uyarınca “Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır. Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır. Bir eserin yapımcısı veya yayımcısı, ancak eserin sahibi ile yapacağı sözleşmeye göre mali hakları kullanabilir.”
Kanun hükmünde işverene tanınan kullanım hakkının mali ya da manevi hak olduğuna ilişkin bir açıklık bulunmamakla birlikte, bu hak genel olarak mali hak olarak yorumlanmaktadır. Manevi haklar yönünden öğretide tartışmalar mevcut olup genel görüş, eser sahibinin manevi haklarının devredilemeyeceği; ancak mali haklarını devretmiş olan eser sahibinin, eserin manevi haklardan olan umuma arz hakkını da devretmiş kabul edeceği yönündendir.
Çalışanların Meydana Getirdiği Eserler Üzerindeki Hakların İşverenler Tarafından Kullanılmasının Koşulları
Çalışanların iş veya hizmet kapsamında ürettikleri eserler üzerinde, işverenlerin mali hakları kullanma yetkisine sahip olabilmeleri için birtakım koşulların birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu koşulların aşağıdaki şekilde sıralanması mümkündür.
Eserin Memur, Hizmetli veya İşçi Tarafından Meydana Getirilmesi
Mali hakları kullanma yetkisi, FSEK Madde 18/1 gereğince münhasıran eser sahibine aittir. Ancak maddenin ikinci fıkrasında, aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki hakların bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında eser sahibinin memur, hizmetli ve işçi sıfatına haiz olması, yani bir çalıştıran veya tayin edene bağımlı çalışması gerekmektedir.
Maddenin uygulama alanının tespit edilebilmesi için öncelikle maddenin hangi tür hukuki ilişkilere uygulanacağının tespit edilmesi ve akabinde yukarıda açıkladığımız bağımlı çalışma ilişkisi şartını ortaya koyan kavramlar çerçevesinde değerlendirme yapılması gerekmektedir.
FSEK Madde 18/2’nin iş veya hizmet sözleşmeleri açısından uygulanması hususunda tereddüt bulunmamakla birlikte, bu kanun hükmünün vekalet veya eser sözleşmelerine uygulanıp uygulanmayacağı sorunu öğretide tartışılmaktadır. Ancak her ne kadar tartışmalı da olsa öğretide, işçi niteliğinin iş sözleşmesinin varlığına dayanması sebebiyle, diğer iş görme sözleşmelerine göre çalışanların işçi sayılmadıkları kabul edilmiştir. İş sözleşmesi haricinde iş görme borcu doğuran eser (istisna), vekâlet veya yayım sözleşmesinde işçi ifadesine yer verilmesi karşısında çalışanlar işçi niteliğini haiz olmadıklarından, söz konusu sözleşmesel ilişkiler bağlamında FSEK Madde 18/2 hükmünün uygulanabilmesi mümkün görülmemektedir. Bu durumda, bir çalışma ilişkisi çerçevesinde meydana getirilen eserler bakımından, söz konusu hükme ilişkin esasların uygulanıp uygulanmayacağının tespit edilebilmesi için öncelikle çalışma ilişkisinin iş sözleşmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi gerekecektir. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken ölçüt ise “bağımlılık” ölçütüdür. Zira, iş sözleşmesini diğer iş görme borcu doğuran sözleşmelerden ayıran en önemli unsur bağımlılıktır.
Son olarak belirtmek gerekir ki, çırak ve stajyerlerin çalışma ilişkileri iş sözleşmesine dayanmadığından hukuken işçi niteliğine haiz olmadıkları kabul edilmektedir. Ancak çırak ve stajyerlerin işverene bağımlılıklarının söz konusu olması sebebiyle FSEK Madde 18/2, bu kişiler bakımından da geçerli olacaktır.
Eserin İşin Görülmesi Sırasında Meydana Getirilmiş Olması
Çalışanların meydana getirdiği eserler üzerindeki mali hakların FSEK Madde 18/2 uyarınca çalıştıranlar tarafından kullanılabilmesinin koşullarından bir diğeri, söz konusu eserler çalışanlar tarafından işlerini görürken ve işleri gereğince meydana getirilmesidir.
Bir iş sözleşmesi kapsamında çalışanın meydana getirdiği eser, çalışanın temel borçlarından olan iş görme borcunun kapsamında olup çalışan açısından işverenin talimatı doğrultusunda yerine getirilmesi gereken bir görev niteliğindedir. Çalışan tarafından meydana getirilen eser ile iş arasında bir bağ söz konusu olmalıdır. Örneğin, bir çalışanın kendisine verilen iş ile alakası olmayan, boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yarattığı bir eser üzerinde işverenin hiçbir hakkı söz konusu değildir. Çalışan bu eserini mesai saatleri içerisinde meydana getirmiş olsa dahi sonuç değişmeyecektir.
Son olarak, işverenin kullanma yetkisinin doğması için, eserin, iş ilişkisi fiili ve akdi olarak başladıktan sonra oluşturulması gerekmektedir. Çalışanın önceki eserleri ile görülen iş arasında bağlantı olsa da çalıştıranın bunlar üzerinde hiçbir kullanım hakkı yoktur.
Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 1.10.2018 Tarih, 2017/376 Esas ve 2018/5871 Karar sayılı ilamı gereğince, “Dava, eserin izinsiz kullanım iddiasına dayalı maddi tazminat istemine dair olup, mahkemece yazılı şekilde davalının 5846 Sayılı FSEK’in 18/2 maddesi hükmü uyarınca davaya konu eseri kullanma hakkının bulunduğu ve davacıdan bu yönde bir izin alma zorunluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak 5846 Sayılı FSEK’in 18/2 maddesi “Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır.” hükmüne haiz olup somut olayda anılan hükmün uygulama yeri bulunmamaktadır. Somut olayda davacı müzik öğretmeni olup görev tanımı içerisinde yer alan müzik eğitimi vermek dışında davalıya karşı işçi-işveren ilişkisi kapsamında musiki eseri meydana getirme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu anlamda davaya konu eserin FSEK madde 18/2 kapsamında iş görülürken meydana getirilmiş bir eser olarak kabulü hatalı olup davacının davaya konu eser üzerinde mali haklara sahip olduğunun tespiti ile tazminat isteminin buna göre değerlendirilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden BOZULMASI gerekmiştir.”
Sözleşme veya İşin Mahiyetinden Aksinin Anlaşılmaması
İşveren ve çalışan, FSEK Madde 18/2’nin aksine bir sözleşme yaparak, meydana getirilecek eser üzerindeki hakların tamamının veya bir kısmının çalışan tarafından kullanabileceğini kararlaştırabilirler; hakların kullanımını süre, yer, amaç veya içerik itibarı ile de sınırlayabilirler veya çalışanın meydana getirdiği her eser başına uygun bir ek ücret ödenmesi konusunda da anlaşabilirler. Ancak bu ve benzer yönlerde bir sözleşme yok ise, diğer şartlar da mevcut ise, FSEK Madde 18/2 uygulaması söz konusu olur.
İşin mahiyetinden aksinin anlaşılmaması durumu ise, aralarında bu hususta herhangi bir özel sözleşme bulunmaksızın, çalışanın meydana getirdiği eser üzerindeki hakların yine çalışan tarafından kullanılmasının dürüstlük kuralına ve güven teorisine göre haklı görüldüğü hallerdir.
Sözleşme ve işin mahiyetinden aksinin açıkça anlaşılmıyor olması durumunda işverenler çalışanların meydana getirdiği eserler üzerindeki hakları kullanabilecektir.
Ayrıca Yazılı Bir Sözleşmenin Gerekip Gerekmediği Sorunu
FSEK Madde 18 ile işverene tanınan haklar kanundan doğan bir yetkinin kullanılması hakkı olup aksine bir sözleşme yoksa yasa gereği kendiliğinden kazanılacağı; bu sebeple FSEK Madde 52’ye uygun bir sözleşmenin yokluğu durumunda dahi eser üzerindeki hakların çalışanda olduğuna karar verilemeyeceği değerlendirilmektedir.
Bu konu öğretide tartışmalı olmakla birlikte Yargıtay’ın da katıldığı baskın görüşe göre kanunî düzenleme uyarınca çalıştıran veya tayin edenlerin, aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça işçi, memur veya hizmetli tarafından yaratılan eserler üzerindeki malî hakları kullanma yetkisini bir devir işlemine gerek kalmadan kendiliğinden haiz olmaları gerektiğidir.
İşverenlere Tanınan Hakkın Hukuki Niteliği
İşverenlere Tanınan Dava Hakkı
Çalışanlar tarafından meydana getirilen eserler üzerindeki mali hakları kullanma yetkisine sahip işverenlerin, söz konusu hakların ihlali halinde dava açıp açamayacağı sorunu öğretide tartışmalı bir konudur.
Eser sahibi, haklarına bir tecavüz söz konusu olması durumunda FSEK Madde 66, 69 ve 70’te düzenlenen,
Tecavüzün ref’i davasını,
Tecavüzün men’i davasını ve
Tazminat davalarını
açabilmektedir.
Her ne kadar FSEK’te ruhsat sahibinin dava açma hakkına ilişkin açık bir düzenleme mevcut değil ve bu konu öğretide tartışmalı ise de fikri ve sınai haklara ilişkin tüm yasal mevzuat ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, FSEK Madde 18/2 çerçevesinde tam kanuni ruhsatın tanındığı işverenlerin, çalışanlar tarafından meydana getirilen eserler üzerindeki mali hakların üçüncü kişilerce ihlali durumunda dava açma haklarının olduğu kabul edilmelidir.
İşverenlere Tanınan Hakka Benzer Düzenlemeler
Eser üzerindeki mali hakları kullanma yetkisinin eser sahibinden başka birine tanındığı istisnai düzenlemelerden bir diğeri FSEK’in 10. Maddesinde karşımıza çıkmaktadır.
Söz konusu hükme göre, “Birden fazla kimsenin iştirakiyle vücuda getirilen eser ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa, eserin sahibi, onu vücuda getirenlerin birliğidir. Birliğe adi şirket hakkındaki hükümler uygulanır. Eser sahiplerinden biri, birlikte yapılacak bir muameleye muhik bir sebep olmaksızın müsaade etmezse, bu müsaade mahkemece verilebilir. Eser sahiplerinden her biri, birlik menfaatlerine tecavüz edildiği takdirde tek başına hareket edebilir. Birden fazla kimsenin iştiraki ile vücuda getirilen eser, ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa bir sözleşmede veya hizmet şartlarında veya eser meydana getirildiğinde yürürlükte olan herhangi bir yasada aksi öngörülmediği takdirde birlikte eser üzerindeki haklar eser sahiplerini bir araya getiren gerçek veya tüzel kişi tarafından kullanılır.”
SONUÇ
İş ilişkisi kapsamında çalışanlar tarafından meydana getirilen eserler bakımından ortaya çıkabilecek sorunlara ilişkin olarak çözüm üretilebilmesi açısından her şeyden önce konuya ilişkin hukuki düzenleme olan FSEK’in doğru yorumlanması gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalarımız doğrultusunda;
Yalnızca çalışanlar tarafından meydana getirilen eserler üzerindeki mali haklar işverenler tarafından kullanılabilecektir.
Öğretide tartışmalı olmakla birlikte, eser sahibi manevi haklarının kullanım yetkisini devretmemiş olacaktır.
İşverenlerin tasarruf yetkisini kullanabilmesi için çalışanların iş ilişkisi kapsamında ve iş gereğince eser meydana getirmiş olmalıdır.
Öğretide tartışmalı olmakla birlikte işverenler, çalışanlar tarafından meydana getirilen eserler üzerindeki mali hakların üçüncü kişilerce ihlali durumunda, dava açma hakkına sahiptir.
Çalışanların meydana getirdiği eserler üzerinde işverenlerin sahip olduğu hakkın hukukî niteliği, tam kanuni ruhsat olarak kabul edilmelidir.
Konu hakkında alanında uzman avukatlardan hukuki destek alınmasını tavsiye ederiz.